
Omer Hayyam'in turbesindeyim. Birkac kare fotograftan sonra baktim adamin biri telasli telasli birisine nasil fotograf cekmesi gerektigini tarif ediyor. Yanlarinda olabildigince modern gorunuslu hos bir hatun. Hay allah. Yardim etsem mi? Bir kare de kendim icin cekmeme musade ederler mi acaba diye icimden gecirirken bir ses -ingilizce-:
-Ayakkabilarin cok hosuma gitti.
Gunlerdir onlarca -surme cekmis- gozun tacizine aliskin olsam da simdiye kadar ne ayakkabilarima ne de bana laf atilmamisti. Bana mi dedi acaba diye bir an duraksayinca devami geldi:
-Acaba gorundukleri kadar rahatlar mi?
Evet bana diyordu fotografi cekilmek uzere olan hos hatun. Top bende artik.
-Olmak zorunda. Her gun kilometrelerce yurudugunuz zaman insana rahatlik vermeli. Ama yine de isterseniz sizinkilerle degistirebilirim.
-Hic fena olmazdi.
-(Etrafimda donerek) O zaman soyle bir kiyafetlerime de bakin. Hosunuza giden bir sey varsa onlari da degistirelim.
Gulumsedi, cevap vermedi.
-Sey. Gozluklerinizi kastetmistim diye toparlayiverdim lafi.
-Eminim gozluklerimi kastetmissinizdir dedi gulerek.
...
Iranli bir kadin yonetmen. En son Ipek Yolu ile ilgili belgeselini uzun ugraslardan sonra yeni bitirmis. Simdi hem dinleniyor hem de geziyormus. Iran'a gelmeden once bir gazetenin hafta sonu ekinde okumustum. Iranli kadin yonetmenlerin hangi zor sartlar altinda calistiklarindan bahsediyordu. Dokunmak yasak oldugu icin kavga sahnelerinde bile bir esyayi cekistirerek kavga ettirebiliyormuslar oyuncularini. Halbuki bizim yonetmen hanim dokunmayi seviyor. Dokunarak konusanlardan. O da zorluklar sebebiyle genelde belgesel cekiyormus. Hatta cektigi son film yakin zamanda Istanbul'da da oynayacakmis. Biraz ondan biraz bundan konustuktan sonra giderayak yakasina nazar boncugunu ilistiriverdim. Turkce tesekkur etti. Biraz daha yaklasip ayakkabilarimi isaret ederek Istanbul'da eminim daha guzellerini bulacaksiniz dedim. Yanindaki adama kacamak bir bakis atip 'Umuyorum' dedi yine gulen bir yuzle.
...
Sevgiyle ...