
Yol boyunca tanıştığım insanlara, ya da, para, şeker, kalem diye önümü kesen çocuklara kendimi de anımsatacak ufak bir şeyler verme sıkıntısı yaşadım ilk başlarda. Hem taşıması kolay, küçük üstelik de ucuz olmalı ki her dilediğime rahatça verebileyim, hem de bir bakıma ülkemi sembolize etmeli ki o kişiyle empati kurabileyim.
Aradığımı birgün Beyazıd’dan Eminönü’ne inerken incik boncuk satan dükkanlarda buldum: Nazar Boncuğu. Siz de eğer yolunuz uzaklara düşerse bu ufak hediyeyi tanıştığnız insanlardan esirgemeyin. 100 adedini 4-5 YTL’ye alabilirsiniz. Ben şimdiye kadar sanırım bine yakın kişiyi boncuklamışımdır. İşte size onlardan birkaç ufak anı ...
...
Yunanistan’dan İtalya’ya geçiyorum. Akşam, Igomenitsa’da bir kampingin içinde çadırda konakladım. Genelde sabah ayrılmadan önce yatağın üzerinde üç-beş kuruş bırakırdım. Ama o sabah hiç bozuğum kalmamış ben de yastığa bir tane nazar boncuğu iliştirip öyle ayrıldım. Dönüşte yine aynı yerde kalacağım. Kapıdan girişte baktım görevli kızın üstünde benim boncuk. O da beni hatırladı hemen. Kampingin en güzel yerinden deniz manzaralı bir çadıra yerleştirildim elbette.
...
Chathuchak Bangkok’da bir açık hava marketi. Ama öyle böyle değil. 15 binden fazla dükkanın olduğu ve günde 200 bin civarı ziyaretçinin alış-veriş ettiği, ancak haritayla yolunuzu bulabileceğiniz belki de dünyanın en büyük marketi.
O gün keyfim yerinde. Bildiğim üç beş Thaice kelimeyi de kullanarak sağda solda geyik yapıyorum. Bir tezgahtan ufak birşey aldım. Bozuk param olmadığı için 100 Baht uzattım. Sevimli tezgahtar kız da espiri olsun diye bozuk parası olmadığını ve paranın üstünü veremeyeceğini söyledi. Kaçırırmıyım atladım hemen. Geçtim tezgahın arkasına, yakaladım bileğinden, ‘Sorun değil, ben de seni alırım’ diyerek sürüklemeye başladım kızı. Kız her zamanki Thai gülümsemesiyle ‘No no no’ diyor, ama o da espiri yaptığımın farkında. Birden karşı tezhahtan bir çocuk ‘O benim karım, o benim karım’ diyerek önümü kesti. Meğer kızın eşi karşı tezgahta çalışıyormuş.
(Şimdi bu olayın Tayland’da değil de Türkiye’de yaşandığını bir gözünüzün önüne getirin.)
Dedim ya o gün keyfim yerinde. Hiç bozuntuya vermedim. Çıkardım cebimde hazır bekleyen bir boncuğu çocuğa uzattım: ‘Çok güzel bir eşin var. Al bunu ona hediye et.’ Çocuk şöyle bir evirdi, çevirdi. Ne olduğunu tam anlayamadı, ama beğenmiş olacak ki bir tane de kendisine istedi.
...
Marakeş’in arka sokaklarında bir Türk arkadaşla geziyoruz. Baktım iki turist kız ellerinde harita, bir yer arıyorlar. Yaklaşıp yardım teklif ettim. Sevindiler. Bir iki sohbetten sonra meğer son anda kuş gribi sebebiyle Türkiye rezervasyonlarını iptal edip rotayı Fas’a çevirmişler. Biz de fırsat bu fırsat, alın size Türkiye’den hediye deyip birer boncuk takıverdik. Kızlar Arjantinli. Güney Amerika insanları sıcakkanlı oluyorlar. Bizim size verecek bir şeyimiz yok ama deyip yanaklarımıza birer öpücük kondurmazlar mı. Hay aksi, keşke tüm boncukları yanıma alsaymışım.
Akşam Marakeş’in meşhur Kıyamet Meydanı’nda günbatımını bir kafede izlemek için sözleşiyoruz.
...
Tunus’ta trenle seyahat ediyorum. Erken davranıp en güzel koltukları kapmışım. Tren hareket ettikten birkaç istasyon sonra iki genç kız bindi trene. Ellerinde iki koca bavul. Kızlardan biri bavulu üste yerleştirmeye çalıştı ama çok ağır olacak ki beceremedi. Baktım koca kompartımanda zaten üç-beş kişiyiz kimsenin de kılını kıpıdattığı yok. Yardım edeyim bari dedim. Ben de beceremedim. Bu ne ya, ceset mi var içinde bu kadar ağır. Neyse kızların da yardımıyla zar zor halletik.
Birkaç dakika sonra satıcı geldi. Meyve suları, kekler, bisküviler vs. İki sıra önümde oturan kızlar satıcıyı durdurdu ve bir şeyler aldılar. Ben de merakla bakıyorum ne satılıyor trende, ne alınıyor diye. Kızlardan biri beni farketmiş olacak ki bir işaret yaptı. Ben de anlamadım türünden bir işaret yaptım. Kız da paketinden yeni çıkardığı iki bisküviyi bana doğru attı. Atarken artistlik olsun diye ağzımla mı tutsam diye bir an içimden geçirdim ama bavul fiyaskosundan sonra ikinciyi göze alamadım.
Birkaç kaçamak bakışmadan sonra ben de boncuklarımı kızlara takıp dilimin döndüğünce hikayesini de anlattım. Onlar da biri kolundan çıkardığı bileziği diğeri de çantasından çıkardığı anahtarlığı hediye ettiler. Artık iş hediye yarışına dönmüştü, ikinci seviyeye geçmem gerekiyordu.
Boncukların yanında az sayıda da olsa yine aynı yerde satılan plastik-metal karışımlı bileziklerden de alırım. Ama o gün sadece bir tane kalmıştı. Ben de seçimimi yapıp birinin bileğine taktım bileziği.
Sıra onlardaydı. Atak gecikmedi. Ufak deri kılıfında bir Kuran ve arapça abdest almayı ve namaz kılmayı gösteren bir kitapçık verdiler. Kuran hoşuma gitti, aldım. Kitapçığı arapça bilmediğimi öne sürerek iade ettim.
İki taraf da bu git-gellerden yorulduğu için önümdeki koltuğa çağırdım. Fotoğraflar çekildi, email ve telefonlar alınıp verildi. 3 saatlik yolculuk nasıl geçti anlamadım doğrusu.